Falcının uydurduğu güzel
Haber gibisin hayat..
Olacağın yok ama
İnanasım var..
Bu dizeler, hayatın bize fısıldadığı o tatlı yalanları, o olmayacak ihtimalleri ve bizim onlara körü körüne sarılma isteğimizi ne de güzel özetliyor. Hepimiz bir nevi falcıyız aslında; kendimize, etrafımızdakilere geleceğe dair uyduruktan da olsa güzel haberler veriyoruz. Ve en önemlisi, en olmayacak vaatlere bile inanasımız var. Çünkü umut, sanılanın aksine, gerçeğin düşmanı değil, çoğu zaman tek sığınaktır.
Hayat dediğimiz bu koca sahne, sürekli yeni perdeler açar önümüzde. Her yeni perdeyle birlikte, bilinmezliğin fısıltıları dolar kulaklarımıza. Bir iş görüşmesi, yeni bir ilişki, uzun zamandır beklenen bir haber... Her biri, o falcının masalına benzer. İçten içe biliriz ki, her söz gerçek olmayabilir, her vaat yerine gelmeyebilir. Ama yine de o anlık heyecan, o minicik umut kırıntısı, bizi yaşamaya, nefes almaya devam ettirir.
Kaç kere, "Bu sefer olacak!" dedik bir şeye, olmadı. Kaç kere, "İşte aradığım bu!" dedik birine, yanıldık. Belki de bu yanılmalar, hayal kırıklıkları, bizi olgunlaştıran, gerçekle yüzleştiren kırılma noktalarıydı. Ama kabullenmek gerekir ki, her düşüşün ardından yeniden kalkmamızı sağlayan şey, gene o "güzel haber"e duyduğumuz inançtı. Tıpkı bir çocuğun, Noel Baba'nın gerçekten var olduğuna inanmak istemesi gibi; biz de yetişkinler olarak hayatın bize sunduğu masallara inanmaya meyilliyiz. Belki de inanmak, bilmekten daha az yorucu, daha çok yaşanılasıdır.
Bu, bir teslimiyet değil, aksine bir yaşam biçimi. Gerçeklerin ağırlığı altında ezilmek yerine, hayallerin hafifliğinde salınmayı tercih etmek gibi. Bir gün her şeyin düzeleceğine dair o iç ses, o falcının kulağımıza fısıldadığı güzel haberdir. Ve biz o sese inanırız, inanmak isteriz. Çünkü onsuz, bu dünyanın griliği, yaşamın zorlukları belki de çekilmez hale gelir. İnanç, bir nevi kalkan görevi görür; bizi acıdan, hayal kırıklığından tamamen koruyamasa da, darbeyi hafifletir.
Peki, bu bir illüzyon içinde yaşamak mıdır? Belki de evet. Ama hangi yaşam tamamen gerçeklerden ibarettir ki? Her birimiz kendi gerçekliğimizi, kendi inanç sistemimizi inşa etmiyor muyuz? Önemli olan, o güzel habere inanırken bile, ayaklarımızın yere sağlam basmasını sağlamak. Umutla gerçekçiliği harmanlamak, hayalleri kovalarken yolun taşlı olabileceğini de bilmek.
Hayat, o falcının uydurduğu güzel haber gibidir. Olmayacak sandığın nice şey gerçekleşir, olacak sandığın nice şey de havada kalır. Ama biz yine de o ilk duyuşta içimizi ısıtan, yüzümüzde tebessüm oluşturan o habere, o ihtimale tutunuruz. Çünkü bilmekten çok, inanmaya ihtiyacımız var. Ve belki de hayatın bize sunduğu en büyük bilgelik budur: İnanmaya devam et, çünkü her güzel haberin bir gün gerçek olma ihtimali, küçük de olsa hep vardır