Bugün, 30 Haziran 2025 Pazartesi

İrfan BAŞARANOĞLU


EŞE NENE

Ayşe Nine (Eşe Nene) eşi Kır Hasan, büyüğünün adı Müzeyyen küçüğü Zeynep olan ikisi kız ve diğeri Mustafa üç torunu ile birlikte nahiyede yaşamakta, ilerlemiş yaşına rağmen sabah gün ağarmadan kalkmakta köy ve şehir karışımı bir hayat sürmekteydi.


 Eşi Kır Hasan’ın Nahiyenin merkezinde ayakkabı tamiratı yaptığı tahta darabalı, basıkça bir yerde bulunan küçük bir dükkânı vardı. Burada kösele ayakkabıların, yemenilerin yanı sıra kara lastik ayakkabılar, çizmeler ve deri malzemeli eşyaları onarır böylelikle evin bütçesine katkı sağlardı. Aslında ihtiyaçtan çok bir meşgale olarak uğraşmaktaydı. 

Eşe Nene ve Kır Hasan’ın üç tane kızı ve bir tanede oğlu vardı. Oğlu Hasan ile kapı komşusu sayılırdı, evleri yan yana idi. Büyük kızı Zeynep’in üç çocuğu burada yanlarında olmasına rağmen büyük torunu Almanya’da anne ve babasının yanında idi. Ortanca kızı Saniye bir astsubay ile evlenmiş eşinin görevi münasebeti ile birkaç yılda bir şehir değiştirmekteydiler yani onlarda büyük kızı gibi gurbetçi sayılırlardı. Küçük kızı Zehra ise Sağlık Okulunu İstanbul’ da bir ailenin yanında bitirmiş ve tayininin nahiyede bulunan sağlık ocağına çıkması ile burada ebe olarak görev almış, bir zaman sonrada bir öğretmen ile evlenerek oda anasının babasının yanında kalmıştı. 

Eşe Nene gün ağarmadan kalkınca önce iki keçisini davara katar, evin işleri ile uğraşır, bir zaman sonrada torunlarını uyandırırdı. Okula gidecek olan torunlarının kahvaltısını hazırlar, kızların saçını örer, sıcak keçi sütü içirmeden de onları okula göndermezdi. Kışın rutin bir şekilde evin içerisinde günlerini geçirirken Kır Hasan’da kahvaltısını yapar yavaş yavaş dükkanına doğru giderdi. 

Yazın günler daha yoğun geçerdi, Torunlarını daha erken kaldırır, kahvaltılarını daha erken yaparlardı. Torunlarda ona yardım eder birlikte evin temizlik işlerini bitir eşinin ekin hasadı sonrası tarladan getirdiği samanları aynı bina içerisinde yer alan samanlığa doldururlardı, samanlığın damında yer alan baca benzeri yerden samanları içeri boşaltırlardı. Samanları ve buğdayı tarladan taşıyıp getiren Kır Hasan işini bitirdikten sonra dinlenip yorgunluğunu atıp havanın kararmasına daha zaman varsa yine dükkanına gider burada bir gün önceden kalan veya yeni gelen ayakkabıları tamir ederdi.

Tarladan harman yerinden gelen haral denilen koca koca çuvallara buğdaylar doldurulup yıkanıp, kurutulup değirmene götürüleceği güne kadar bu harallar içerisinde bekletilirdi. Bir kısmı da gelecek yılın tohumu olarak ayrılırdı. 

Samanlığın yanında mutfak yer alırdı burası epeyce geniş bir alandı, burada yemek pişirilen ocak, mutfak eşyaları ve her sene dağlardan kesilip getirilen ve üst üste yığılan meşe odunları yer alırdı. Bu odunlar en az bir kamyon kasasını dolduracak kadar vardı. Her sene kesilen odunlar üst üste konularak tavana kadar yığılmış olduğunda eskileri altta kalırdı. En altta en az yirmi yıllık odunlar vardı, üst üste yığılan odunları incelediğiniz de bunlar bir takvimi andırıyordu. Üst üste yığılmış seneler vardı burada. Bu odunlar sadece ocakta yakmak için değil evin ısıtılmasında da kullanılıyordu. 

Yıllar geçtikçe Eşe Nene ve Kır Hasan yaşlanmış Eşe Nenenin sırtı kamburlaşmış, her zaman sırtında taşımaya alışkın olduğu küçük torununu artık taşıyamaz olmuştu. Kır Hasan’da eskisi gibi her gün dükkâna gidip gelemiyordu, sadece kendini iyi hissettiğinde birkaç saatliğine de olsa gidiyordu. 

Bir gün Kır Hasan rahatsızlanarak yatağa düştü, uzun süren bu hastalığın ardından bu dünyadan göçüp gitti. Cenazesine hastalığının son evresinde yanında bulunan kızları da katılmışlardı. Bir iki hafta sonra gurbetten gelen kızları tekrar evlerine dönerken Eşe Nene üç torunu ile baş başa kalmıştı. Gerçi üvey oğlu ve küçük kızı nahiyede idi ama onlarında kendi evleri, aileleri vardı.  Eşe Nene dirayetli davranarak kendini bırakmamış üç torunu ile hayatını sürdürmüştü. Eşe Nene ve torunları Kır Hasan hayatta iken olduğu gibi yaşantılarını sürdürmekteydiler.

Eşe Nene dükkânı kapatmış içindekileri oğul Hasan’a vermiş oda elinden geldiğince bu malzemelerle baba mesleğini sürdürmeye, zorda kalan komşuların ayakkabılarını tamir etmeye başlamıştı. Eşe Nene duttan boğma rakı yapıyor, bunları satarak kocasının emekli maaşına ekleyip geçinip gidiyorlardı. Almanya’daki büyük kızı da her ay düzenli olarak onlara para gönderiyor oda nahiyenin postanesine gidip çekiyor ve ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Artan parayı biriktiriyor ayda bir veya iki ayda bir ilçeye giderse artan bu paraları bankaya yatırıyor orada biriktiriyordu.

Hayat eski düzeNine dönmüş ölen ahirete gitmiş kalanlarda bu dünyada kaldıkları yerden yaşantılarını sürdürmekteydi.

Günler böyle geçip giderken Almanya’dan acı bir haber geldi…

Eşe Nenenin büyük kızı burada vefat etmiş ve cenazesi bir iki güne Türkiye’ye getirilecek denmişti. Bu haber üzerine yıkılan Eşe Nene Almanya’dan gelecek cenazeyi beklerken metanetli davranmış torunlarına bir şey hissettirmemeye çalışmıştı. Başka bir şehirde olan orta kızı ablasının cenazesine katılmak üzere apar topar buraya gelmişti.

Beklenmedik bu ölüm karşısında ne yapacaklarını bilemeyen aile üyeleri cenaze geldiğinde vazifelerini yerine getirerek cenazeyi defnettikten sonra bir araya gelerek nasıl bir yol izleyeceklerini görüşmeye başlamışlardı. Annesinin cenazesi ile birlikte gelen büyük torun Muazzez Almanya’ya dönmeyecek burada kardeşlerinin yanında kalacaktı. Çocukların babası izin süresi dolduktan sonra Almanya’ya dönmüş, Eşe Neneyi dört torunu ile burada baş başa bırakmak zorunda kalmıştı. Uzun süre yeğenlerinin yanında kalan ortanca kızı da evine dönmüş okullar tatil olur olmaz geri geleceğini belirtmişti. 

Eşe Nene büyük torununu da okula yazdırmış, onlar okula gidince ev işleri ile uğraşıyor çocukların okuldan dönmelerini bekliyordu. O şimdi çocuklara hem analık hem babalık hem dedelik hem de Ninelik yapıyordu. Kamburlaşan sırtındaki yükü daha da ağırlaşmıştı. Oğul Hasan ve küçük kızı Zehra kendileri ile ilgileniyor hemen hemen her gün ziyaret ediyorlardı. Oğul Hasan babasının tarlasını ektirmiş, her sene olduğu gibi samanı ve buğdayı içeri çektirmişti.

Yaz tatili olduğunda ortanca kızı Hülya ve Oğlu İrfan’ı da yanına alarak annesinin ve yeğenlerinin yanına gelmişti. Onların hem yanında olacak hem de kış hazırlıklarında onlara yardım edecekti. 

Yıllardan bu yana biriken odunlar onlara bir iki sene daha yeterdi. Yapacakları en zor iş buğdayı yıkayıp, kaynatıp, kurutup değirmene götürmekti. İki gün sonra Eşe Nene yine gün ağarmadan kalmış bu kez ev halkının hepsini de ayağa dikmişti. 

Kızı ve büyük torunu ile birlikte yıkanacak buğdayı dışarı çıkartmış, buğdayın içinde yıkanacağı teştleri hazır etmişlerdi. Bir kazanlık buğdayı yıkayıp kaynamaya hazır etmişlerdi. Kazanı irice üç taştan hazırladıkları ocağın üstüne yerleştirmiş içini suyla doldurarak altına irice odunlar yerleştirerek yakmışlardı. Yıkanan buğdayları ilistir yardımı ile süzüyor bir halbura dolduruyor ve oradan da kazana boşaltıyorlardı.  Bu arada çocuklar kahvaltıyı hazırlamış onları kahvaltıya çağırıyorlardı. Bir kazan yıkanmış ve kaynamaya hazır buğdayı kazana boşalttıktan sonra kahvaltılarını yapan evin büyükleri tekrar işlerinin başına dönmüşlerdi. Yol kenarında yer alan kazandan alınan kaynamış buğdaylar dama yayılan bezlerin üzerine dökülüyor kurumaları için buraya seriliyordu. Yoldan geçen komşularının ‘Kolay gelsin, bereketli olsun’ dileklerine teşekkürle karşılık verirken kaynamış buğdaydan bir avuç onlara ikram etmeyi de ihmal etmiyorlardı. Kahvaltıyı hazırlayan Müzeyyen, Hülya ve Zeynep sofrayı toplayıp bulaşıkları yıkadıktan sonra onlarda kazanın başına gitmişler ve ellerinden geldiğince onlara yardımcı olmaya çalışmışlardı. İki teyze oğlu da yukarıda damda serilen buğdayın yanında idiler, ellerinde uzunca birer çubuk oraya konan ve buğdayı yiyen kuşları ürkütüp kaçırıyorlardı. Arada birde soğumaya başlayan buğdaydan birer avuç alıp ağızlarına atmayı ihmal etmiyorlardı, bazen de avuçladıkları buğdayı kuşların yemesi için damın kenarına savuruyorlardı. Bu işler süresince iki oğlanın görevi buydu, birde gece damda yatıp buğdayı bekleyeceklerdi evin erkekleri olarak, bir yandan da heyecanla yatma saatinin gelmesini bekliyorlardı. Güneş tepeye doğru çıkmaya hava ısındıkça bu işten sıkılmaya başlamışlardı, kaçıp gidip arkadaşları ile oynamak için fırsat kolluyorlardı. Kendi aralarında konuşup bu işi nöbetleşe yapmaya karar verdiler birisi beklerken diğeri gidip arkadaşları ile oynayacak o gelince de diğeri gidecekti. Ama giden oyuna dalıyor gelmek bilmiyor nöbetini aksatıyordu. Nöbette kalan kızlardan birini çağırıyor yerine bırakıyor teyze oğlunun yanına giderek onu nöbet yerine gönderiyordu.

Bu arada Almanya’dan gelen büyük kız hem yardım ediyor hem de yapılan bu işleri merakla izliyordu, daha önce böyle bir şey görmemişti. Akşam üzeri hava kararmıştı ki gaz lambasının ışığında son kazan buğdayı da kaynatıp damın üzerine çıkartmışlardı. Eşe Nene kızlardan birkaç tane irice tas getirmelerini istedi, gelen tasların içine kaynamış buğday yani hedik doldurarak bunları komşularına, oğluna ve kızına gönderdi.

Yıkama, kaynatma ve serme işi bitmişti ama işleri daha bitmemişti, boşalan kazanı iyice yıkayıp içini suyla doldurdular. Su biraz kaynamaya başlayınca bununla yapılan işler sonrası çıkan bulaşıklar yani kevgir, halbur, teşt gibi eşyalar yıkanarak temizlendi ve kaldırıldı.

Kazanda azalan su takviye edilerek sıra ile kendileri de temizlendi, bu arada kazanın altında yer alan közün içerisine patates, kuru soğan, patlıcan, biber gömerek pişirmişlerdi. Bunları da yemeğin yanı sıra yiyeceklerdi, artarsa da sabah kahvaltısında yenirdi. Damın üzerinde oğlanlar yorgunluktan daha doğrusu oyuna gidip gelmekten ayakta beklemekten acıkmışlardı.

Eşe Nene buğday kaynarken bir ara eve gitmiş bulgur ıslatarak güzel bir ekşili köfte yapmış, içine pirpirimi de epeyce doğramıştı. Hole kurulan sofranın etrafını dolduran aile üyelerine tabaklar içerisinde ekşili köfte ve taslar içerisinde ayran verilmiş, herkes günün yorgunluğunun ve bitirilen işin ardından tabaklarını silip süpürmüş, doymayanlar bir tabak daha yemiş, bazıları da köy ekmeğinin arasına közlenmiş sebzelerden dürüm yaparak bir tas ayranla kenara çekilmişlerdi. Sofra toplanıp bulaşıklar yıkandıktan ve ocakta demlenen çay içildikten sonra herkes yatağına çekildi ama oğlanların uyumaya hiç niyetleri yoktu. Onlar gece acıkırlarsa yemek üzere köy ekmeğinin arasına közlenmiş sebzelerle birer dürüm yaparak yukarıda serilen yataklarına gittiler, giderken yanlarına birde el feneri almışlardı. Uzandıkları yataklarında bir yandan gökyüzünü seyrederken bir yandan da el feneri ile damım üzerini kontrol ediyorlardı. Gece ilerledikçe acıkır gibi olmuşlar yanlarında getirdikleri dürümlerini yemişlerdi. Bir süre sonra hava epeyce serinlemiş ürpermeye başlamışlardı, yorganın altına iyice büzüşerek sohbetlerine devam ederken yavaş yavaş uykuya daldılar. Güneş tepelerin ardından ışığını üzerlerine yansıtırken Nineleri ve kızı çoktan gelmiş serili buğdayları alt üst ediyor, daha iyi kurumaları için karıştırıyorlardı. Yeni bir gün daha başlamıştı. Karıştırma işini bitirmiş aşağı kızları uyandırmak için odaya girdiğinde kızların çoktan kahvaltı sofrasını hazırlayarak sofraya oturduklarını görünce erkenden kalkmalarına sevinmişti. Ama bu se inci kısa sürdü çünkü onlar gece hiç uyumamış sohbet etmişler yukarıdan gelen ayak sesleri üzerine kalkarak kahvaltı sofrası hazırlamışlardı. Bu durumu öğrenen Eşe Nene bunun üzerine sinirlenerek bir an önce kahvaltılarını yapmalarını ve işe koyulmalarını yönünde bağırarak kızını çağırıp kız torunların yaptıklarını anlattı. Kızlar çabucak kahvaltılarını yapıp ev işine koyulurken oğlanlar ve kendileri de kahvaltılarını yapmaya başladılar.

Oğlanlardan bugün öğlene kadar birisi öğleden sonrada diğeri serili buğdayların başında bekleyecekti. Sabah nöbeti olmayan Mustafa işi olmadığı için bisikletine atlayarak doğruca arkadaşlarının yanına gitti ve hem acıktığı hem de nöbet değiştireceği için eve geldi. Yemekten sonra İrfan teyzesinin oğlundan Almanya’dan gelen bisikletine binmek için izin istedi. İzini alan oğlan annesi yaya kendisi bisiklette değirmene doğru gittiler, değirmenden gün alacaklar, o gün buğdayı değirmene götürerek un, ince bulgur, kalın bulgur, köftelik bulgur gibi çeşitli irilikte bulgur çektireceklerdi. Bir hafta sonrasına gün alan annesi eve dönerken oda arkadaşlarının yanına gitti. Onlarda bisikletlerini getirmişlerdi, bisikletleri ile trafiğin hiç yok denecek kadar az olan ve nahiyeyi ikiye bölen yolda bir aşağı bir yukarı bisiklet sürüp bazen de yarış yaptılar. Eve geldiğinde mutfaktan mis gibi reçel kokuları geliyordu. Ninesi kayısı ve kiraz reçeli yapıyordu. Müzeyyen ve Hülya bakraçlarını almış Ağ köprüye doğru keçileri sağmaya gitmişlerdi.  Keçiler akşam olunca eve geliyordu ama Eşe kadın kızları öğlen vakti davarın olduğu yere gönderiyor sütü sağdırıp getirtiyordu. Çoğu ailelerde böyle yapıyordu.

Kızlar sütü alıp geldikten sonra Eşe Nene çocuklara birer tabak keçi sütünden yapılmış yoğurt doldurarak üzerine soğumaya bırakılmış kiraz reçeli dökerek vermişti, kimisi bu yoğurdu pekmezli kimisi de kayısı reçelli istemişti. Sanırım meyveli yoğurdun atalarıydı bunlar.

Bir hafta sonra değirmene gidileceği için ertesi gün kışlık kurutmalık almak için şehire sebze haline gidilmeye karar verildi. Artık buğday nöbeti yoktu çünkü geceleri buğday serili oldukları bezlerin içerisine toplanıyor öbek öbek yapılarak üzerleri kapatılıyordu.   

Şehire gece geç saatlerde trenle gidilecekti. Tren saatine kadar uyumamışlar ve erkenden gittikleri istasyonda da biraz bekleyerek trene binmişlerdi. Oğlunu ve büyük yeğeni Muazzez’i de yanına alarak Şehire giden teyze ve çocuklar alışverişlerini tamamladıktan sonra otobüsle geri dönmüşlerdi. 

Akşam gaz lambasının ışığında çocuklarla birlikte kurutmalıkları hazırlayan Eşe Nene ve kızı sabah bunları güneşe asarak kurumaya bırakmışlardı.

Değirmen günü geldiğinde eşeğe her seferinde iki çuval yükleyerek değirmene götürdükleri buğday burada istenilen boyutlarda çekildikten ve ekmeklik unları da hazırlandıktan sonra tekrar çuvallara doldurularak eve getirildi. Un çuvalları üst üste mutfağa dizilirken bulgur çuvalları havalandırılmak ve elenmek üzere dama çıkartıldı. Gün boyu yapılan bu eleme işine hafif hafif esen rüzgârda yardımcı oldu. Elenen bulgurun bir kısmı elekten aşağı doğru dökülürken içindeki kepekli kısımlarda rüzgârın yardımı ile bulgurdan ayrılıyordu. 

Günler köy şehir yaşantısı içerisinde yoğun bir şekilde gelip geçerken kışlık hazırlıklar neredeyse tamamlanmış gurbetçilerin evlerine dönme zamanı da gelmişti. Eşe Nene yine dört torunu ile baş başa kalmıştı.

Fatih Karagümrük - Bandırmaspor maç sonucu: 3-1 | Karagümrük, yeniden Süper Lig'de

Vincenzo Montella, ABD ve Meksika maçlarının aday kadrosunu değerlendirdi

Chelsea Konferans Ligi kupasını kazanarak tarihe geçti

Fenerbahçe Beko'nun Euroleague finalindeki rakibi belli oldu

Süper Lig'de 2024/2025 sezonunun şampiyon Galatasaray

63. TÜRKİYE KUPASI GALATASARAY'IN! Trabzonspor - Galatasaray maçı sonucu: 0-3

Son dakika.. Ampute Futbol 1. Ligi'ni lider tamamlayan Malatya Büyükşehir Belediyespor Ampute Futbol Takımı, Süper Lig'e yükseldi.

U19 Elit B Ligi ve U17 Elit A Ligi Şampiyonu Bursaspor Kupalarını Aldı

Fenerbahçe yenildi, Galatasaray hesap yapmaya başlandı

Milli Boksör Hatice Akbaş, Kick-Boks Sporcularıyla Buluştu

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 36 30 1 5 60 95
2.Fenerbahçe 36 26 4 6 51 84
3.Samsunspor 36 19 10 7 14 64
4.Beşiktaş 36 17 8 11 23 62
5.İstanbul Başakşehir 36 16 14 6 4 54
6.Eyüpspor 36 15 13 8 5 53
7.Trabzonspor 36 13 11 12 13 51
8.Göztepe 36 13 12 11 9 50
9.Rizespor 36 15 17 4 -6 49
10.Kasımpaşa 36 11 11 14 -1 47
11.Konyaspor 36 13 16 7 -5 46
12.Alanyaspor 36 12 15 9 -7 45
13.Kayserispor 36 11 13 12 -12 45
14.Gazişehir Gaziantep 36 12 15 9 -5 45
15.Antalyaspor 36 12 16 8 -25 44
16.Bodrum FK 36 9 17 10 -17 37
17.Sivasspor 36 9 19 8 -16 35
18.Hatayspor 36 6 22 8 -27 26
19.Adana Demirspor 36 3 28 5 -58 2