İrfan BAŞARANOĞLU

Tarih: 06.07.2025 23:54

AĞANIN OĞLU

Facebook Twitter Linked-in

 
Ferit, babasını iki yıl önce yitirmiş, geçen yılda üniversiteyi bitirmiş annesi Zeynep ile birlikte yaşamaktadır. Öğretmen olarak atanmak üzere müracaatta bulunmuş ama bu yıl şans kendisine gülmemiş oda Eğitim Fakültesinden mezun olarak aldığı diploma ile özel dershanelerde düşük bir maaşla ders vermeye başlamıştı. Yeniden atanmak amacıyla da bir daha müracaat etmiş, sınavlara girmiş ve sınav sonucunu beklemektedir.
Babasından kalan emekli maaşı ve kendisinin almış olduğu düşük maaşla annesi ile birlikte dededen kalma evlerinde geçinmeye çalışmaktadır. Gün gelmiş sınav sonuçları açıklanmış ve Ferit Siirt’in bir köyüne atanmıştı. Ferit görev yapacağı köyü ve okulu görmek için çalıştığı dershaneden ayrılarak Siirt’e gitmek için plan yapmış bunu da annesine açıklamıştı. Üniversiteyi de şu an bulunduğu baba evinde, Kayseri’de okumuş ailesinden şimdiye kadar uzun süreli ayrılmamıştı. Bu planını açıkladığında annesi de kendisi ile beraber gitmeyi önermiş ama Ferit kabul etmeyerek 
— “Ben okullar açılmadan gidip köyü ve okulu bir göreyim, açıldığında birlikte gideriz,” der.
Ferit önce Siirt’e gitmiş orada İl Milli Eğitim Müdürlüğüne uğramış, evraklarının Kurtalan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gönderildiğini öğrenmiş ve öğleden önce ilçeye giden minibüsün ön koltuğunda şoförün yanında yerini almıştı. Bir süre yol sonra şoför kendisi ile sohbete başlamış ne iş yaptığı, nereye gittiği gibi sorularla sohbet etmeye başlamıştı. Ferit’te öğretmen olarak ilçeye atandığını ancak hangi okula atandığını henüz bilmediğini söylemişti.
Bir saatten biraz fazla süren yolu inen binen yolcular nedeni ile iki saatten faz sürede alan Ferit ilçede iner inmez Milli Eğitim Müdürlüğünün yerini sorup öğrenmiş ve hemen oraya gitmişti. Öğle tatilinden yeni dönen memurlar işlerine henüz başlamıştı ki Ferit kendisi tanıtarak yetkili amiri ile görüşmek istediğini belirtmişti. Memurlardan birisi Ferit’i yanına alarak İlçe Milli Eğitim Müdürünün yanına götürmüş ilçeye yeni atanan öğretmenler birisi olduğunu ve kendisi ile görüşmek istediğini söylemişti. Ferit’i güler yüzle ve sıcak bir şekilde karşılayan müdür evraklarını ilgili memurdan istemiş ve tayininin Yenipınar Köyü ilkokuluna yapıldığını söyleyerek hayırlı olması dileklerinde bulunmuş bir süre sohbet ederek çay içmişler, Ferit müsaade isteyerek köyü ve okulu da görmek için izin alarak oradan ayrılmış ve köye nasıl gidebileceği konusunda görevli memurlardan yardım istemişti. Köye giden araçların yerini öğrenen Ferit buraya gelmiş fakat köy minibüsünün saat üçte gideceğini öğrenmişti. Bu süre içerisinde Ferit küçük bir lokantada karnını doyururken bir yandan da tekrar nasıl döneceğini düşünmekte acaba gece ilçede bir otelde kalsam sabah mı köye gitsem diye düşünüyordu. Karnını doyurduktan sonra köy minibüsünün yanına giden Ferit şoförle konuşarak köye gittiğinde bugün içerisinde geri dönüp dönemeyeceği konusunda bilgi almak istemişti. Şoför köye niçin gittiği, kim olduğu gibi sorular sorduğunda Ferit yorgunlukla kendisini tanıtmayı unuttuğunu söyleyerek özür dileyip kendisini tanıtarak gerekli açıklamayı yaptı. Ferit’in kendisi tanıtmasının ve yaptığı açıklamaların ardından şoförün yüzü gülmeye başlamış, köy ve okul hakkında öğrenci sayısına kadar kendisine detaylı bilgiler vermişti. Ferit şaşkınlıkla şoförün yüzüne bakarken şoför gülmeye başlamış, neden böyle şaşırmış olduğunu anlayarak kendisinin köyün muhtarı olduğunu söylemiş Ferit’in şaşkınlığı geçmişti.
Muhtar İsmet, Ferit’e bugün geri dönemeyeceğini, köyde kalacağını, kendisinin misafiri olacağı söyleyerek diğer yolcularında minibüse binmesi ve hareket saatinin gelmesi ile yola koyuldular. Köye vardıklarında gün batımına daha vardı, yolcular indikten sonra muhtar Ferit’le birlikte okula gitmiş, anahtar kendisinde olduğu için okulun ve lojmanın kapısını açarak kendisini gezdirmişti. İki sınıflı okulun ve lojmanın bakıma ve elden geçirilmeye ihtiyacı olduğunu gören Ferit diğer öğretmen aynı zamanda Müdür arkadaşının lojman da kalmadığını bu köylü olmasından dolayı köyde kendi evinde kaldığını, o sebepten lojmanın boş olduğunu, şu an tatil olması sebebi ile eşinin memleketine gittiğini de muhtardan ögrenmişti. Ferit bir yandan muhtarı dinliyor bir yandan da okullar açılmadan bir iki hafta önce gelerek gerekli tamirat ve tadilat işlerini yapmayı planlıyor, bunlar için gerekli olan malzemeleri not alıyordu.
Köy hakkında da epey bilgiler veren muhtar eve haber göndermiş misafirlerinin olduğunu haber vermiş gerekli hazırlıkları yapmalarını istemişti. Ferit köye girmeden önce gördüğü büyükçe bir konağı merak etmiş oranın kime ait olduğunu muhtardan sormuş ve Zülküf Ağaya ait olduğunu öğrenmişti.
Yemekler yenildikten sonra köye yeni öğretmenin geldiğini öğrenen köylülerden bazıları muhtarın evine gelmiş çaylar içilip sohbetler edildikten sonra misafirler dağılmış, Ferit kendisi için hazırlanan odadaki yatağına girdiğinde hemen uykuya dalmış ve sabah uykusunu almış olarak erkenden uyanmıştı. Dışardan gelen sesleri duyan Ferit ev sahiplerinin de kalkmış olduğunu anlayarak dışarı çıkmış, elini yüzünü yıkadıktan sonra yanında getirdiği küçük çantasını hazırlayarak muhtarla birlikte kahvaltıya oturmuştu. Muhtar ilçeye gideceği için her sabah erkenden kalkar yolcularını alır ve ilçeye gitmek için yola koyulurdu. İlçeye erken gitmesinin bir sebebi de ile gidecek olan yolcular olursa onları aktarma yapıp ile gidecek minibüse yetiştirmekti. Bugünde bu şekilde bir yolcusu vardı. İlçede muhtardan ayrılan ve diğer minibüse binen Ferit Siirt’e geldiğinde annesi ve komşuları için hediyelik Siirt fıstığı almıştı. Annesi için sabun ve Yumuşacık battaniyede almak istemiş ama nasılsa bir süre sonra birlikte gelecekleri için bu fikirden vazgeçmişti.
Kayseri’de annesi ile birlikte giderken götürecekleri kıyafetlerinin yanı sıra köyde lazım olacak ev eşyalarını, kitaplarını ve lojmanda kullanacağı boya, badana, tamirat ve benzeri şeyler için gerekli malzemeleri de burada daha ucuz olacağı düşüncesiyle alarak hazırlıklarını tamamlamışlardı. Bir an önce köye gitmek eğitim öğretim yılı başlamadan lojmanı oturacak hale getirmek için acele ediyordu. Ev eşyalarını trenle göndermek için Demir Yollarının ambarına teslim etmiş kendileri içinde ekspresten bilet almıştı. Kendileri bir gün önceden Kurtalan’a varmış köye gitmişlerdi. Yine muhtarın evinde misafir olmuşlar ertesi gün gelecek olan eşyalarını almak üzere sabah erkenden muhtarın minibüsü ile ilçeye gidecek muhtarın yardımı ile kiralayacakları bir kamyonete istasyondan eşyalarını yükleyip köye getireceklerdi. Öylede yaptılar, bu arada annesi de lojmanı silip süpürmüş, Ferit’in gelmesini beklemişti. Eşyalar geldikten sonra bunları okulun bir sınıfına indirmişler Ferit’te hemen işe başlayarak lojmanın boya badana işlerini geç saate kadar da olsa tamamlamıştı. Annesi boya sonrası tekrar bir temizlik yapmış köylülerin de yardımı ile eşyalarını lojmana taşımışlardı. Bir gece daha muhtarın evinde misafir kalan anne ve oğul kahvaltıdan sonra lojmana giderek eşyaları yerleştirmeye başlamışlar, Ferit arızalı muslukları, kırık pencere camlarını ve yanmayan ampulleri değiştirmiş, daha önceden lojmanda takılı olan uydu antenine televizyonu bağlayarak annesinin birkaç gündür seyredemediği gündüz programlarını izlemesi için hazır hale getirmişti. Akşama doğru tüm işlerini bitirmiş, evi yerleştirmiş oturulacak hale getirmişlerdi. Annesi biraz dinlendikten sonra akşam yemeğini hazırlamış yemekten sonrada birkaç bardak çay içerek yorgunlarını atmak üzere uzanmış televizyon izlerken ikisi de uykuya yenik düşmüşlerdi.  
Birkaç gün sonra okul müdürü izinden dönmüş Ferit ve annesi ile tanışmış onları evlerine davet etmişti. Müdür İhsan, Ferit’ten beş yaş büyük mezun olup işe başladığından beri bu okulda kendi köyünde görev yapmakta, köydeki herkesin huyunu suyunu iyi bilmekteydi. Günler geçmiş eğitim öğretim yılı başlamış Ferit’in annesi de köylülerle kaynaşmış günlerini ev işleri ve köylü kadınlarla sohbet ederek geçirmekteydi. 
Bu arada köyün girişinde yer alan konakta Zülküf ağanın bağırtısı eksik olmuyordu. Zülküf ağanın oğlu Şehmus liseyi bitirmiş üniversite sınavlarına girmiş ama başarılı olamamıştı. Babası onun okuyup ablası gibi ziraat mühendisi olmasını, ileride arazilerle, tarlalarla, fıstık bahçeleri ile onun ilgilenmesini istiyordu, ablası yarın bir gün evlenip gidecek kendisi de yaşlanacaktı. Zülküf ağa Şehmus’u ilçedeki dershaneye bir süre göndermiş fakat Şehmus haylazlık yaparak dershaneye gitmeyerek arkadaşları ile gezip tozmaya başlamıştı. Çiftliğin şoförü Şehmus’u her sabah ilçeye, dershaneye götürüyor ilçede yapılacak işler varsa onu yapıyor dershane dağıldıktan sonra da Şehmus’u alarak çiftliğe dönüyordu ya da sabah ilçeye bırakıp dönüyor akşamüzeri tekrar gidip alıyordu. Bir gün yine Şehmus dershaneden kaçmış arkadaşının arabası ile Siirt’e gitmiş dönüşte de kaza yapmışlardı. Bunun üzerine babası Şehmus’u dershaneden almış artık evde çalışmasını ablasının da ona bu sınava hazırlık süresince yardımcı olmasını istemişti. Şehmus doğru dürüst sınava hazırlanmıyor, ablasının tüm ısrarlarına rağmen onu dinlemiyor, haylazlıklarına devam ediyordu. Bir ağa oğlu kadından emir alacak değildi, üniversiteye gidip de ne olacaktı, nasılsa kendisi bir ağa çocuğu idi, sonrada kendisi ağa olacaktı. 
Bu duruma çok sinirlenen Zülküf ağa kahyasına dert yanıyor bu durumun böyle devam etmeyeceğini söylüyordu. Kâhyaya ilkokula giden oğlu köye yeni gelen öğretmenin buraya gelmeden önce dershanelerde öğretmenlik yaptığını söylemişti. Bunu Zülküf ağaya söyleyen kâhya ağamın talimatı ile öğretmenin yanına gitmiş ağanın oğlunun durumunu anlatmış ona özel ders verip veremeyeceğini öğrenmişti. Bir öğretmen olarak bir gencin okumasının memlekete yararlı bir birey olarak yetiştirilmesinin öğretmenlik mesleğinin bir özelliği olduğunu bildiğinden kabul etmişti. Yalnız bu seferde Şehmus öğretmenin ayağına gitmeyi kabul etmemiş onun konağa gelerek kendisine ders vermesini istemişti. Bunu da kabul eden Zülküf ağa öğretmenin boş olduğu vakitlerde arabasını gönderip öğretmeni aldırıyor, ders bitince de lojmana bıraktırıyordu. Bu durumdan hoşnut olmayan Ferit kendisinin yürüyerek gidip geleceğini belirterek bir daha araba gönderilmemesini istedi.
Şehmus gönülsüzde olsa ders çalışıyor, öğretmeni dinler gibi yapıyordu. Onun verdiği problemleri çözmeye, soruları cevaplama çalışıyor ama bu durum onun zoruna gidiyordu, nasıl olurda bir ilkokul öğretmeni kendisine emir verip ders çalışmasını öğütleyebilirdi? Kendisi bir ağa çocuğu idi. Günler böyle geçerken Şehmus’un ablası bazen yanlarına geliyor bir istekleri olup olmadığını soruyor, onlara soğuk içecek veya meyve ikram ettiriyordu.
Bu gelip gitmeler sırasında Ferit gönlünü Meryem’e kaptırmış bu durumu kendisinden yaşça büyük ve bu köyün yerlisi olan İhsan abisine açmıştı. İhsan bunun kesinlikle olanaksız olduğunu ve gönlünden Meryem’i çıkartmasını sıkı sıkı tembihlemişti. Meryem’de Ferit’e gönül vermiş ama babasından ve ailesinden çekindiği için sadece arkadaş olarak kalmayı bu şekilde de Ferit’le görüşebileceğini anlamıştı. 
Meryem fıstık bahçesinde işçilerin başında çalışırken Ferit dersini bitirmiş konaktan lojmana doğru giderken Meryem’i görmüş ve yanına gitmişti. Ferit ile Meryem bir süre ayak üstü konuşmuşlar Şehmus’un derslerinden bahsetmiş sohbeti ilerletmişlerdi. Daha sonra bir fıstık ağacının gölgesine oturarak sohbetlerine devan eden Meryem fıstık ağaçlarından, neden ziraat mühendisi olduğundan, çiftliğin geleceği ile ilgili planlarından bahsetmişti. Bu sırada Şehmus’ta derslerden bunaldığı için üst kattaki balkona çıkmış etrafı izlemeye başlamıştı. Birden bir ağacın altında ablasının bir erkekle oturduğunu görmüş koşarak içeriye gitmiş babasının dürbününü alarak geri gelmiş ve ablasının yanındaki erkeğin öğretmen Ferit olduğunu görmüştü. Tekrar koşarak içeri girmiş dürbünü yerine bırakarak çekmecede duran bir şeyi alarak koşa koşa ablasının yanına gitmeye başlamıştı. Ablası nasıl olurda bir erkekle yan yana oturabilirdi. Hem de Köy okulunun öğretmeni ile. Şehmus ablasının bir erkekle yan yana oturmasından çok öğretmenle oturmasına sinirlenmişti, bu öğretmen kendisine ders veriyor, sorular soruyor, problemler çözdürüyor bazen de kızıyordu. O kim oluyordu da bir ağanın oğluna, geleceğin ağasına emirler veriyordu. Şehmus bu düşüncelerle geldiği ablasının ve öğretmenin karşısında dikilerek elini beline atmış, çıkardığı babasına ait ve biraz önce çekmeceden aldığı tabancayı öğretmene doğrulmuş, kendince aile namusuna halel getiren bu öğretmeni vurarak hem ağalığını hem de erkekliğini ispatlayacaktı. Meryem ve Ferit bu görüntü karşısında şaşırmış ne diyeceklerini ne yapacaklarını bilememişlerdi. Şehmus tetiğe bir kez dokundu bir patlama ve bir ah sesi duyuldu. Bu Şehmus’ta değişik duygular uyandırmıştı, tetiğe iki kez daha dokundu. Ferit ve Meryem kanlar içerisinde fıstık ağacının dibine yuvarlanmışları. Şehmuz kendince aile namusunu korumuş, aşiretin gözünde büyük bir adam olmuş, ağalığa layık görülmüştü. Halbuki Ferit İhsan abisinin tenkitlerinden sonra Meryem’le arkadaşça konuşmaya başlamış eli bile eline değmemişti.
Silah seslerini duyan Zülküf ağa uzandığı yerden ayağa fırlayıp koşarak konağın kapısına çıkarak neler olduğunu sordu. Kâhyada Şehmus’un fıstık ağacının altında işçilerin başında duran ve fıstık ağacının gölgesinde oturan ablası Meryem’i ve Öğretmeni Ferit’i vurduğunu söyledi. Bunları duyan Zülküf ağa kalbini tutarak konağın merdivenlerine yığıldı. Konakta büyük bir telaş ve koşuşturmaca başladı. Ağayı içeri alıp kanepeye yatırıp doktor çağırdılar. Bir yandan da muhtara ve jandarmaya haber vererek durumu bildirdiler. İlçeden bir saat kader önce gelen muhtar hızla ayakkabılarını giyerek minibüse bindiği gibi çiftliğe gitti. Bu sırada Şehmus donmuş bir şekilde ablasının ve kendisi memlekete yararlı bir birey olarak yetiştirmeye çalışan ve biraz önce öldürmüş olduğu öğretmeninin karşısında diz çökmüş bir şekilde duruyordu. İşçiler Şehmus’un elinden tabancayı almış daha büyük felaketlere yol açmasını engellemişlerdi. Yarım saat kadar sonra olay yerine gelen ambulans ve jandarma muhtardan gerekli bilgileri alırken doktorlar yaralıları kontrol etmiş, Şehmus’un öldüğünü, Meryem’in yaralı olduğunu tespit etmişlerdi. Ellerine kelepçe takılarak jandarma aracına bindirilen Şehmus halen şok içerisinde ablasına ve öğretmenine bakıyordu. Ambulans Meryem’i hastaneye götürürken doktor çiftlikte kalmış Zülküf ağayı kontrol etmişti. Bu sırada yeni bir ambulans daha geldi ve oda Zülküf ağayı alarak hastaneye götürdü.  
Tüm bunlar olurken köyden gelen köylüler çiftliğin kapısında toplanmış meraklı gözlerle olanları izliyorlardı. Ferit’in annesi son bir saat içinde olan olaylardan habersiz lojmanda akşam yemeğini hazırlıyor bir yandan da televizyonun sesini açmış gündüz kuşağı programını izliyordu.
Kapının çalınması ile oğlunun geldiğini zanneden ve kapı açıldığında karşısında Muhtarı ve Okul Müdürü İhsanı gören kadıncağız Ferit’in halen gelmediğini söyleyerek onları içeri davet etti. Bir süre sonra muhtarın ve İhsan’ın eşi ile birlikte köylü kadınlarında gelmesi ile ne olduğuna anlam vermeye çalışan anne Zeynep’e muhtar olan biteni anlattı ve başsağlığı dileyerek sabaha kadar yanında kaldılar, Sabah İhsan, İhsan’ın ve muhtarın eşi ile birlikte ilçeye giden Oğlunu ’da babasının yanına uğurlamış olan Zeynep, Adli Tıptan aldıkları oğlunun cenazesini önce görev yaptığı köye ve okuluna götürdüler. Burada İhsan’ın eşi Zeynep’in birkaç parça kıyafetini bir bavula doldurarak minibüse yerleştirdi. 
Birkaç köylü ile birlikte Kurtalan istasyonuna gelen Zeynep Oğlunun tabutunu hareket etmek için bekleyen Kurtalan Ekspresine yükleyen köylüleri izledi.
Zeynep büyük bir mutlulukla, umutlarla ve birkaç parça eşya ile geldiği ilçeden şimdi bir bavul ve oğlunun içinde olduğu tabutla ayrılıyordu.
Şehmus şimdi hapishane köşelerinde yatmakta, babası beyin kanaması geçirip felç olmuş ablası ise bacağından yaralanmış sakat kalmıştı. Şehmus ağalık hevesi ile ailesinin başına dert olmuş, okumamanın, cahil kalmanın, kibirin cezasını hem cezaevinde hem de hayatta ödemekte idi.
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —