Bugün, 2 Ağustos 2025 Cumartesi

İrfan BAŞARANOĞLU


ADA

ADA


 

Tarık Bey, köşkün salonundaki saatin gongu yedi kez çaldığında düşüncelerinden sıyrılarak kalkma vaktinin geldiğini anladı. Ancak bir süre daha yatakta kalmayı tercih etti. Zaten saatler önce uyanmış, yatağında oturuyor, kendi kendine düşüncelere dalıyor, planlar yapıyordu. Bu planları aslında birkaç haftadır zihninde evirip çeviriyor, fakat onları hayata geçirip geçirmemekte kararsız kalıyordu.
Sonunda yatağından kalktı, duşunu alıp siyah takım elbisesini giydi. Ardından aşağıya inip, her zaman olduğu gibi hazır edilmiş kahvaltı sofrasına oturdu. Birkaç dakika sonra oğlu Cüneyt ve gelini Serpil de gelip “Günaydın” diyerek masaya katıldılar.
Tarık Bey, oğlu Cüneyt’e bugün birlikte çıkmalarını istediğini söyledi. Bir süre birlikte sohbet ettiler. Saat dokuza doğru bakıcı, Serpil’e küçük Buğra’nın uyandığını haber verdi. Gelin sofradan kalkarken, Tarık Bey ile oğlu da çaylarının son yudumlarını içerek masadan kalktılar.
Baba-oğul köşkün kapısında bekleyen araca binerken, Serpil ile küçük Buğra da kapıya çıkmış, onları yolcu ediyordu. Tarık Bey, şoföre şehir mezarlığına gideceklerini söyledi, ayrıca yolda bir çiçekçide durup çiçek almasını da istedi. Cüneyt, babasının siyah takım elbisesi ve çiçek siparişinden, annesinin mezarını ziyarete gittiklerini anlamıştı. Bugün, annesinin aralarından ayrılışının ikinci yılıydı.
Tarık Bey, eşinin mezarına çiçekleri yerleştirirken, sanki onunla konuşuyormuş gibi içli bir ses tonuyla sitem ediyordu: “Neden bu kadar erken bıraktın bizi, neden?” Cüneyt de annesine olan özlemini dile getirip dua etti. Bir süre mezarın başında sessizce durdular, ardından mezarlıktan ayrılarak şirkete doğru yola çıktılar.
Şirkete vardıklarında Cüneyt, şoförle birlikte şirketten bir personeli köşke geri gönderdi. Şoföre, eşini mezarlığa götürmesini; personele de kendi aracını köşkten alıp şirkete getirmesini söyledi.
Yukarı çıktıklarında Tarık Bey odasına, Cüneyt ise kendi odasına geçti. Tarık Bey, sekreterin getirdiği şekersiz ve bol köpüklü kahvesini yudumlarken, günlerdir zihnini meşgul eden düşüncelerine yeniden daldı. 
Düşüncelerinden sıyrılan Tarık Bey, telefonu eline alarak sekreterinden oğlunu çağırmasını istedi. Odaya giren oğluna, "Şuraya otur, seninle konuşmak istediğim önemli konular var," dedi. Masanın önünde yer alan koltuğa oturan Cüneyt babasının bahsedeceği konuları zihninde tahmin etmeye çalışırken, Tarık Bey “Biliyorsun bu şirketi kurduğumda sen daha küçücüktün, seninle birlikte bu şirkette büyüdü, gelişti ve ülkemizin sayılı şirketleri arasına girdi. Sen Amerika’da öğrenim görürken iki yıl önce anneni kaybettik, bende artık yoruldum. Şimdi şirket yönetiminin başına senin geçmeni istiyorum, bende emekli olup bu koşuşturmacadan, iş yoğunluğundan ve şehrin kalabalığından kurtulup sakin bir sahil kasabasında kafamı dinlemek istiyorum.” dedi
Tarık Bey bir an durdu, gözlerini uzak bir noktaya dikti. Sesine hafif bir hüzün çöktü.
“Annenin yokluğu, evin sessizliği… Zamanla alışır insan sanıyorsun ama bazı eksiklikler hiç dolmuyor Cüneyt. Bazen bir sabah kahvaltısında, bazen akşam eve dönerken insanın içine bir boşluk oturuyor. İşte o zaman ne başarı ne güç ne de para bir anlam ifade ediyor."
Cüneyt başını önüne eğdi. Babasının böyle kırılgan bir ifadeyle konuşmasına pek alışkın değildi. Onu hep güçlü, kararlı ve sert kararlarıyla tanımıştı.
Tarık Bey devam etti:
“Bu şirketi senin geleceğini garanti altına almak için kurdum ama zamanla senin gibi ben de ona bağımlı hale geldim. Şimdi artık seni bu koltuğa oturtarak hem emeklerimin boşa gitmediğini görmek hem de kendime yeni bir hayat kurmak istiyorum. Bu karar kolay olmadı, ama doğru olduğuna inanıyorum."
Cüneyt, derin bir nefes alarak babasına baktı. Gözlerinde şaşkınlıkla birlikte bir saygı ve hayranlık da vardı.
“Baba… Bu kadar büyük bir sorumluluğu bana devretmek istediğinden emin misin?”
Tarık Bey hafifçe gülümsedi.
“Eminim oğlum. Zamanı geldi. Hem sen bu sorumluluğun altından kalkacak kadar donanımlı, hem de artık yeterince olgunsun. Ben arkanda olacağım, ama kararlar senin olacak. Bu geminin dümenine sen geçiyorsun.”
Odada kısa bir sessizlik oldu. Dışarıda şehir kalabalığı akmaya devam ederken, içeride bir devir teslim yapılmak üzereydi. Tarık Bey yerinden kalkarak oğlunu yanına çağırdı. Az önce oturduğu koltuğu eliyle işaret ederek,
“Yarın sabah yönetim kurulunu toplantıya çağıracağım. Şirketin başına geçtiğini duyurup gerekli tüm işlemleri sen yapacaksın,” dedi.
Hafta boyunca tüm yetki ve sorumlulukları oğluna devreden Tarık Bey, kendine küçük bir bavul hazırladı ve şoförüyle birlikte Ege Denizi kıyısındaki sakin bir sahil kasabasına doğru yola çıktı.
İlk iş olarak pansiyon aramaya koyulduysa da kasabada hiç pansiyon bulunmadığını öğrendi. Bu haber Tarık Bey’i hem sevindirdi hem de bir parça hüzünlendirdi. Sevindi, çünkü yaz sezonunda bile kalabalık olmayan bu sessiz kasaba, büyük şehirde kaçtığı gürültü ve karmaşadan uzaktı. Üzüldü, çünkü içten içe sıcak, samimi bir pansiyonda birkaç gün kalmayı hayal etmişti.
Yarım saat kadar önce yanından geçtikleri bir otele dönerek oraya yerleşti. Sahil kenarında yer alan bu otel, yaz sezonu tam anlamı ile başlamamış olmasına rağmen hayli yoğundu. Yine de Tarık Bey, burada bulduğu sakinlikten memnundu. 
Otelde geçirdiği dinlendirici bir gecenin ardından Tarık Bey, sabah erken saatlerde kasabaya gitmek üzere yola çıktı. Aklındaki tek şey, kendine ait bir ev bulmak, yerleşmek ve yeni hayatının temelini atabilmekti.
Kasabada kiralık ya da satılık ev aramaya koyuldu. Saatler süren gezintinin ardından, daracık bir sokağın sonunda, begonvillerle süslenmiş, küçük ama sevimli bir kasaba evi buldu. Ev satılıktı ve tam da onun aradığı huzuru yansıtıyordu. Ancak, yaşanabilir hâle gelmesi için birkaç haftalık bir tadilata ihtiyaç vardı.
Evin sahibi Müjgan Hanım, güler yüzlü, zarif bir kadındı. Tarık Bey'e evin babadan kalma olduğunu, kendisinin ise biraz ilerideki evde yaşadığını anlattı. Gençliğinde edebiyat öğretmenliği yaptığını, ancak eşinin vefatından sonra emekli olduğunu söyledi. O günden beri, birlikte nice hatıralar biriktirdikleri o eski evde tek başına yaşamaya devam ediyordu.
Tadilat konusunda da Tarık Bey’e yardımcı olabileceğini belirtti. İlçede bu işlerle uğraşan birkaç firma bulunduğunu, hatta bunlardan birinin de oğluna ait olduğunu söyledi. Müjgan Hanım’ın oğlu, bu evi birkaç yıl önce baştan sona elden geçirmiş, yaşanabilir bir hâle getirmişti. Şimdi ise o ev, Tarık Bey’in yeni hayatına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyordu.
Müjgan Hanım ile her konuda anlaşan Tarık Bey, ertesi sabah ilçeye gitmek üzere sözleşti. Hem evin satış işlemlerini tamamlayacak hem de tadilat ve dekorasyon işleri için Müjgan Hanım’ın oğluyla tanışıp detayları konuşacaktı.
Ertesi sabah, güneş henüz kasabanın taş sokaklarını ısıtmaya başlamışken Tarık Bey, arabasıyla Müjgan Hanım’ı evinden aldı. Beraberce ilçeye doğru yola çıktılar. Noter işlemleri ve tapu devri kısa sürede tamamlandı.
İşlerini hallettikten sonra Müjgan Hanım, Tarık Bey’i oğlunun iş yerine götürdü. Sade ama düzenli döşenmiş bu ofiste Tarık Bey, tadilat konusunda nasıl bir yol izleneceğini, evin hangi bölümlerinde değişiklik yapılacağını detaylıca anlattı. Müjgan Hanım’ın oğlu da hem yapıcı hem pratik önerilerle katkıda bulundu.
Görüşmenin ardından Tarık Bey’in arabası önde, Müjgan Hanım ve oğlu da kendi araçlarında arkadan takip ederek yeniden kasabaya doğru yola koyuldular. Önlerinde, eski bir evi yeniden canlandıracak, geçmişin izlerini silmeden geleceğe uyarlayacak bir süreç uzanıyordu. 
Eve geldiklerinde Tarık Bey, kafasındaki değişiklikleri tek tek anlattı. Duvarların boyasından pencere doğramalarına, mutfak düzeninden bahçedeki eski fırının korunmasına kadar pek çok detaya değindi. Müjgan Hanım’ın oğlu da dikkatle dinliyor, kimi zaman teknik bilgiler veriyor, kimi zaman da kendi deneyimlerinden yola çıkarak yapıcı önerilerde bulunuyordu.
Her iki taraf da sağduyulu ve anlayışlıydı. Görüşme boyunca fikir alışverişi karşılıklı saygı içinde ilerledi. Sonunda, tüm konularda uzlaştılar. Tadilatın bir ay içinde tamamlanması konusunda da anlaştılar ve iletişim bilgilerini karşılıklı olarak paylaştılar.
Tarık Bey, gönlü rahat bir şekilde oteline dönmek üzere yola çıkarken, Müjgan Hanım’ın oğlu vakit kaybetmeden çalışmalara başlamak için harekete geçti. O günün öğleden sonrasında hem işçileri organize etti hem de gerekli malzemeleri temin etmek için siparişlerini verdi.
Eski kasaba evi artık yeni bir hayata hazırlanıyordu. Sessizliğe gömülmüş duvarlar, yıllar sonra yeniden ses duyacak, belki de zamanla bambaşka bir hikâyeye tanıklık edecekti.
Otele döndüğünde Tarık Bey doğrudan odasına çıktı. Şoförüne, “Yarın sabah dönüş yoluna çıkıyoruz. O zamana kadar izinlisin,” diyerek onu serbest bıraktı.
Odada kısa bir duş aldıktan sonra biraz uzanarak dinlendi. Günün yorgunluğu yerini hafif bir dinginliğe bırakmıştı. Üzerine rahat bir kıyafet giyip otelden çıktı ve sahile doğru yürümeye başladı.
Güneşin kızıllığı ufukta ağır ağır kaybolurken, denizin kıyıya vuran dalgaları eşliğinde adımlarını yavaşlattı. Her adımda, kasabada kuracağı yeni hayatın hayalini kuruyordu.
Sabahları erkenden uyanacak, sahil boyunca yürüyüş yapacak, belki denize girecek, ardından evine dönüp kahvaltısını edecek ve biraz dinlenecekti. Günün ilerleyen saatlerinde ise resim sehpasını, paletini ve boyalarını alıp yeniden sahile dönecek; gözünün önünde uzanan uçsuz bucaksız denizin, kıyının, arka tarafta yükselen yemyeşil ormanın ya da kasabanın taş duvarlı, begonvillerle çevrili evlerinin resmini yapacaktı.
Lise yıllarında en büyük tutkusu resim yapmaktı. Fakat üniversite hayatı, ardından gelen yoğun iş yaşamı bu tutkuyu tozlu bir defterin arasında bırakmış, zamanla unutmasına neden olmuştu. Ama şimdi, yıllar sonra, o eski defteri yeniden açma zamanıydı.
Tarık Bey artık sadece geçmişinden değil, içindeki eksik kalmış yanlardan da kaçmamaya kararlıydı. Önünde hem dış dünyada hem ruhunda yeniden inşa edilecek bir hayat duruyordu; Daha sade, daha gerçek ve belki de ilk kez, tam da olmak istediği gibi.
Geçen bir ay içinde Tarık Bey, kendi çapında tüm hazırlıklarını tamamlamıştı. Neredeyse her gün Müjgan Hanım’ın oğlu ile görüşerek tadilat çalışmalarının gidişatı hakkında bilgi almış, süreçle yakından ilgilenmişti. Her ne kadar işler zaman zaman aksasa da, yaklaşık iki haftalık bir gecikmenin ardından ev nihayet oturulabilir hâle gelmişti.
O hafta sonu, Tarık Bey yanında oğlu Cüneyt, gelini ve küçük torunuyla birlikte yeni yaşamının başlayacağı kasabaya doğru yola çıktı. Bu kez direksiyonda Cüneyt vardı. Tarık Bey, arka koltukta torunu ile oyunlar oynuyor, neşeli kahkahalar arasında uzun yolun nasıl geçtiğini fark etmiyordu bile.
Cüneyt’in arabasına babasının özel eşyaları özenle yerleştirilmişti ve arabayı şoför kullanıyordu. Kasabaya vardıklarında, onları Müjgan Hanım ve oğlu karşıladı. Hep birlikte eve girdiler, her köşeyi gezdiler. Tarık Bey yapılan işten son derece memnun kalmış, Müjgan Hanım’a ve oğluna içten bir teşekkürde bulunmuştu.
Eşyalar indirilirken şoför otelde kalmak üzere ayrıldı. Cüneyt ve eşi, babalarının eşyalarını yerleştirmekle meşgulken Tarık Bey, torunuyla birlikte bahçedeki kamelyaya geçmişti. Küçük çocuk, kamelyanın hemen yanındaki süs havuzuna koşup suyla oynamaya başlayınca Tarık Bey de ona eşlik etti. Minik ellerin suda çıkardığı şıpırtılar arasında gülüşmeler yükselirken Tarık Bey kendi kendine, “Buraya birkaç balık almak gerek,” diye mırıldandı.
Akşamüzeri, getirilen erzaklarla hazırlanan yemekler sofraya taşındı. Bahçede hep birlikte yenilen akşam yemeği boyunca neşeli sohbetler, kahkahalar ve şükür dolu cümleler eksik olmadı. Ancak yemek sonrası, Cüneyt’in yüzünde hafif bir düşünce belirmişti. Babasının tek başına yaşamasına dair tereddütlerini dile getirdiğinde, Tarık Bey ona güvenle,
“Merak etme, ev işlerinde yardımcı olacak bir hanım bulurum. Günde birkaç saat gelir; yemek, temizlik gibi işlere bakar. Her şey yoluna girer,” dedi.
Ertesi sabah, şoför arabayı kasabada bırakıp Cüneyt’in aracını alarak dönüş hazırlığına başladı. Cüneyt, eşi ve torunu Tarık Bey’le vedalaşırken, küçük çocuk dedesinin boynuna sıkıca sarıldı. Ayrılık vakti her zaman biraz hüzün taşırdı ama bu kez her şey yerli yerindeydi.
Tarık Bey, onları yolcu ettikten sonra bahçe kapısını yavaşça kapattı. Ardından döndü, derin bir nefes aldı ve durdu. Kuş sesleri, hafif esen rüzgârın ağaç yapraklarında çıkardığı hışırtılar ve uzaklardan gelen dalga sesleri eşliğinde, içinde bir boşluk beliriverdi.İki yıl önce kaybettiği eşini düşündü. Şu an burada, bu evde, bu bahçede onun da olmasını ne çok isterdi… O an içinden geçen tek cümle, kelimelere dökülmeden yüreğinde yankılandı:
“Keşke şimdi burada sen de olsaydın.”
Ertesi sabah erkenden kalkan Tarık Bey, bahçeye çıktı. Sabah sporunu yapıp kamelyada biraz dinlendikten sonra mutfağa geçerek kahvaltı hazırladı. Çay demlenene kadar duşunu aldı; ardından kahvaltısını yapıp bahçe kapısını sessizce çekerek çarşıya doğru yürümeye başladı.
Çarşıya vardığında, begonvillerin gölgesinde hoş bir kahve gördü. Hemen içeri girip bir masaya oturdu. Yanına gelen kahveciye, “Bol köpüklü bir Türk kahvesi rica ederim,” dedi. Kahveyi getiren genç adam, “Kasabamıza hoş geldiniz. Artık siz de bizden birisiniz,” diyerek sohbeti başlattı.
Tarık Bey, onun oturmasını rica etti. İkili, bir süre koyu bir sohbete daldılar. Bu saatlerde kahvede pek müşteri yoktu; yan masalarda oturan birkaç kişi de çaylarını içip işlerine gitmek üzere kalkmışlardı.
Sohbet sırasında Tarık Bey, Kahveci Mehmet’ten kasaba hakkında bilgi aldı. Bakkalın, fırının, manavın ve benzin istasyonunun nerede olduğunu öğrendi. Mehmet, çarşamba günleri kasaba pazarının kurulduğunu; çevre köylerden taze meyve, sebze geldiğini; bazı balıkçıların da o gün ilçeye gitmeyip balıklarını burada sattıklarını anlattı.
“İsterseniz az sonra iskeleye gidin,” dedi Mehmet, “Balıktan yeni dönen tekneler olur, taptaze balık bulabilirsiniz.” O sırada gelen yeni müşterilerle ilgilenmek üzere Mehmet de müsaade isteyerek ayrıldı. Tarık Bey, kahve ücretini fincanın altına bıraktıktan sonra masadan kalkıp kahveden çıktı.
İskeleye vardığında balıkçı tekneleri yavaş yavaş dönmeye başlamıştı. Akşam yemeği için balık seçerken, bazı teknelerin kovalarında hâlâ canlı balıklar olduğunu fark etti. Bunlardan birkaçını havuza koymak için almak istediğini söyledi.
Balıkçılar, amacını öğrendiklerinde küçük bir kovaya üç beş canlı balık doldurup uzattılar: “Kasabamıza hoş geldiniz. Bu da bizden size küçük bir hediye olsun. Kovayı bir gün gelirken getirirsiniz.”
Canlı balıkları havuza yerleştiren Tarık Bey, mutfağa geçerek akşam yemeği için balıkları temizlemeye başladı. Şimdilik alışverişe gerek duymuyordu; gelirken bolca erzak getirmişlerdi. Kasabada geçirdiği ilk gün oldukça keyifli geçmişti. İnsanlar sıcak, samimi ve içtendi. Tarık Bey, onları tanıdıkça daha çok seveceğini hissediyordu. Bu düşüncelerle huzur içinde yatağına uzandı.
Ertesi sabah, bir önceki günkü gibi sporunu yaptıktan sonra kahvaltı hazırlığına girişti. Tam o sırada bahçe kapısının açıldığını duydu. Gelen Müjgan Hanım’dı. Elinde bir tepsiyle gülümseyerek, “Size otlu börek getirdim, kahvaltıda yersiniz,” dedi.
Tarık Bey teşekkür ederek henüz kahvaltıya başlamadığını söyledi ve onu içeri davet etti. “Tam zamanında geldiniz,” dedi gülümseyerek. “Sizinle bir konuyu da konuşmak istiyordum.”
Birlikte masaya oturdular. Tarık Bey böreğin tadına bakıp memnuniyetle, “Gerçekten çok lezzetli olmuş, ellerinize sağlık,” dedi. Müjgan Hanım çayını yudumlarken Tarık Bey, “Günde birkaç saat uğrayıp ev işlerine yardımcı olacak birini arıyorum. Eğer tanıdığınız biri varsa bana yardımcı olur musunuz?” diye sordu.
Müjgan Hanım kısa bir duraksamadan sonra, “Elbette, çevreme sorarım. Bir iki gün içinde size haber veririm,” dedi. Çayını bitirip teşekkür ettikten sonra nazikçe veda edip ayrıldı. 
Kahvaltı sofrasını topladıktan sonra şapkasını takan Tarık Bey, sahile doğru yürüyüşe çıktı. Vardığında, kumsalda oynayan birkaç çocuktan başka kimsecikler yoktu. “Ne kadar güzel ne kadar sessiz ve huzurlu bir sahil,” diye düşündü.
Arka tarafta güneş, ormanın ardından yavaşça yükseliyor; ışıkları, dalgaların üzerinde ince ince yakamozlar oluşturuyordu. Tarık Bey, kumların üzerine oturup bu dingin manzarayı seyretmeye koyuldu. Denizin sonsuz maviliğini, uzaklardan süzülen tekneleri ve biraz ilerdeki küçük adacığı izledi uzun uzun. Bu tablo gibi manzara karşısında büyülenmişti.
“Yarın boya malzemelerimi alıp gelir, bu güzelliği ölümsüzleştiririm,” diye geçirdi içinden. Ertesi gün gerçekten de söylediğini yaptı; sehpasını kurdu, fırçalarını çıkardı ve adacığı resmetmeye başladı.
Birkaç gün sonra, Müjgan Hanım’ın bulduğu yardımcı kadın da işe başlamıştı. Artık Tarık Bey, o evdeyken ya boya malzemelerini alıp sahile gidiyor resim yapıyor ya da sadece havlusunu alıp denize girerek serinliyordu.
Akşamları da sehpasını bahçeye kuruyor, güneşin batarken yaydığı o turuncu ışıkların altında parlayan evin resmini yapıyordu. Başlangıçta bu tabloyu salonuna asmayı düşünmüştü; fakat sonra fikrini değiştirip Müjgan Hanım’a hediye etmeye karar verdi.
Bu hem bir teşekkür mahiyetindeydi hem de onun çocukluğunun geçtiği baba evinin bir parçasını onun evinde yaşatmak içindi. Üstelik oğlunun evde yaptığı o güzel değişiklikleri de görmesini sağlayacaktı bu armağan.
O akşam güneş yavaş yavaş batarken, Tarık Bey son rötuşlarını attığı tabloyu dikkatlice çerçevelemiş, üstünü ince bir örtüyle kaplamıştı. Ertesi sabah, Müjgan Hanım’ı ziyaret etmek üzere tabloyu alıp evden çıktı. Bahçedeki begonvillerin arasından yürüyerek kapısına ulaştı. Müjgan Hanım, kapıyı açtığında şaşkın ve neşeli bir ifadeyle karşıladı:
“Tarık Bey, hoş geldiniz! Elinizdekine bakılırsa sürprizle geldiniz.”
Tarık Bey gülümsedi.“Evet, küçük bir teşekkür hediyesi... Eğer uygunsanız birkaç dakika misafiriniz olmak isterim.”
Müjgan Hanım, heyecanla onu içeri aldı. Tarık Bey tabloyu dikkatlice masanın üzerine yerleştirip örtüsünü kaldırdı. Karşısında kendi çocukluğunun geçtiği o tanıdık evin, gün batımında ışıklar altında parlayan hali duruyordu. Müjgan Hanım, bir an sessiz kaldı. Gözleri tabloya kilitlenmişti. Ardından hafifçe boğazını temizleyerek konuştu:
“Bu… bu bizim eski ev... Ama... Tarık Bey, siz bunu nasıl bu kadar gerçek resmetmeyi başardınız?”
Tarık Bey mahcup bir tebessümle yanıtladı: “Siz anlatınca zihnimde canlanmıştı. Geri kalanını hayal gücüm ve güneşin o eşsiz ışığı tamamladı. Hem size teşekkür etmek istedim… Hem de bu evin bir köşesinde sizin çocukluğunuz yaşamaya devam etsin istedim.”
Müjgan Hanım’ın gözleri nemlenmişti. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra Tarık Bey’in elini tuttu, gözlerinin içine baktı.
“Bu, aldığım en güzel hediye olabilir…” dedi sessizce.
O an, odadaki hava değişmişti. Geçmişin izleri, bugünün sıcaklığıyla birleşmiş, söze dökülemeyen bir bağ kurulmuştu aralarında. İki insan, iki yalnızlık, iki içtenlik birbirine dokunmuştu.
Tarık Bey evden ayrılırken kapı eşiğinde dönüp son bir kez baktı. İçinden geçen duyguyu kendi kendine fısıldadı: Belki de bu evde sadece resimler değil, yeni bir hayat da şekilleniyor. 
Hafta sonu Cüneyt eşini ve oğlunu alarak babasının yanına gelmişti. Tarık bey onları karşısında görünce çok sevindi torununu hemen havuzun başına götürerek ona balıkları gösterdi. İki günlük güzel birlikteliğin sonunda dönmek üzere hazırlıklarını yaparken eşi Cüneyt’te oğlu ile birlikte birkaç gün daha burada kalmak istediğini söyledi. Cüneyt bu istekten memnun olmuştu hem babası ile oğlu birlikte vakit geçirecekler hem de eşi denize girip bir haftalıkta olsa kısa bir tatil yapacaktı. Aradan geçen bir haftanın sonunda Cüneyt gelerek eşini ve oğlunu alarak dönmüşlerdi. Bu zaman zarfında torunu ile zaman geçiren Tarık Bey Resmini tamamlayamamıştı.
Tarık Bey bir sabah yine erkenden sahile indi. Bugün çalıştığı tabloyu tamamlayacaktı. Güneş yükseliyor, deniz sakince kıyıyı okşuyordu. Tarık Bey fırçalarını eline aldı ve son dokunuşlara başladı.
Bu sırada Müjgan Hanım’ın da sahilde olduğunu fark etti. Fırçasını bırakarak yanına gitti, gülümseyerek selamlaştılar. Müjgan Hanım, bazı günler kitabını alıp sahile geldiğini, burada hem güneşlendiğini hem de denizin dinlendirici dalga sesleri eşliğinde kitap okumanın keyfini çıkardığını anlattı.
Onu kitabından alıkoymak ya da güneşin tadını kaçırmak istemeyen Tarık Bey, nazikçe vedalaşıp yeniden tuvalinin başına döndü. Ancak o an, bakışları adacığın üzerinde bir noktaya takıldı. İçinde aniden bir hayal belirdi: O küçük adanın üzerine bir ev kondurmak ve orada yaşamak... Bu hayalini fırçasına yansıtarak, resme küçük, sade ama sevimli bir ev ekledi.
Son rötuşları tamamlayıp birkaç adım geri çekildi. Tablosuna bakarken bir memnuniyet duygusu sardı içini. Bu sırada Müjgan Hanım da yanına gelmişti. Birlikte tabloya baktılar.
Müjgan Hanım, gözlerinde şaşkınlıkla, “Ama o adanın üzerinde ev yok ki...” dedi.
Tarık Bey hafifçe gülümsedi: “Ben hayal ettim, şimdi oldu,” diye yanıtladı.
İkisi de bu sözle birlikte birbirlerine baktılar ve içtenlikle gülümsediler. İkisinin de gözlerinin içi gülüyordu. O an, sahildeki dalga seslerinin arasında bir başka sessizlik doğmuştu, sıcak, derin ve insanın içine işleyen bir sessizlik.
Tarık Bey, Müjgan Hanım’ın gözlerine bakarken kendi kendine sordu: “Acaba bu yeni yaşamımda, yeni bir sayfa mı açılıyor?”

 

Fatih Karagümrük - Bandırmaspor maç sonucu: 3-1 | Karagümrük, yeniden Süper Lig'de

Vincenzo Montella, ABD ve Meksika maçlarının aday kadrosunu değerlendirdi

Chelsea Konferans Ligi kupasını kazanarak tarihe geçti

Fenerbahçe Beko'nun Euroleague finalindeki rakibi belli oldu

Süper Lig'de 2024/2025 sezonunun şampiyon Galatasaray

63. TÜRKİYE KUPASI GALATASARAY'IN! Trabzonspor - Galatasaray maçı sonucu: 0-3

Son dakika.. Ampute Futbol 1. Ligi'ni lider tamamlayan Malatya Büyükşehir Belediyespor Ampute Futbol Takımı, Süper Lig'e yükseldi.

U19 Elit B Ligi ve U17 Elit A Ligi Şampiyonu Bursaspor Kupalarını Aldı

Fenerbahçe yenildi, Galatasaray hesap yapmaya başlandı

Milli Boksör Hatice Akbaş, Kick-Boks Sporcularıyla Buluştu

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 36 30 1 5 60 95
2.Fenerbahçe 36 26 4 6 51 84
3.Samsunspor 36 19 10 7 14 64
4.Beşiktaş 36 17 8 11 23 62
5.İstanbul Başakşehir 36 16 14 6 4 54
6.Eyüpspor 36 15 13 8 5 53
7.Trabzonspor 36 13 11 12 13 51
8.Göztepe 36 13 12 11 9 50
9.Rizespor 36 15 17 4 -6 49
10.Kasımpaşa 36 11 11 14 -1 47
11.Konyaspor 36 13 16 7 -5 46
12.Alanyaspor 36 12 15 9 -7 45
13.Kayserispor 36 11 13 12 -12 45
14.Gazişehir Gaziantep 36 12 15 9 -5 45
15.Antalyaspor 36 12 16 8 -25 44
16.Bodrum FK 36 9 17 10 -17 37
17.Sivasspor 36 9 19 8 -16 35
18.Hatayspor 36 6 22 8 -27 26
19.Adana Demirspor 36 3 28 5 -58 2