9067,24%-1,13
39,24% 0,35
44,48% -0,20
4156,28% -0,37
6639,12% -0,07
HÜDA PAR Genel Başkan Vekili ve Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir, TBMM'de yaptığı konuşmada; hacı adayların yaşadığı sorunlar, asgari ücrete ara zam, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin sorunları ve Avrupa ülkelerinin siyonist rejime yönelik yaptırımları hakkında değerlendirmelerde bulundu.
"22 bin 104 liralık asgari ücret, ancak sefalet ücreti olarak tanımlanabilir"
Ocak ayında 22 bin 104 lira olarak açıklanan asgari ücretin, vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kaldığını belirten Demir, "Enflasyonda beklenen iyileşmelerin gerçekleşmemesi, hayat pahalılığının seyrinde olumlu gelişmelerin yaşanmamış olması, fiyat istikrarsızlıklarının yanı sıra fiyatların yükseliş trendini sürdürmeye devam etmesi, yetersiz olan mevcut asgari ücretin daha fazla erimesine yol açtı. Mevcut asgari ücret, bugünkü şartlarda orta halli bir semtte ödenen kirayı ancak karşılayacak düzeydedir. Güncel yoksulluk sınırının 78 bin 292 lira, açlık sınırının 24 bin 035 lira olarak ölçüldüğü mevcut şartlarda 22 bin 104 liralık asgari ücret, ancak sefalet ücreti olarak tanımlanabilir." dedi.
"Enflasyon oranı dikkate alınarak asgari ücrette yaşanan kayıp telafi edilmeli"
Asgari ücret artışlarının enflasyonun sebebi olarak gösterilmesinin doğru olmadığını belirten Demir, sözlerine şöyle devam etti:
"Enflasyonun sebebi asgari ücretliler değildir, dolayısıyla enflasyonun faturasının asgari ücretliye kesilmesi de hakkaniyetle bağdaşmamaktadır. Asgari ücret artışlarının girdi maliyetlerine etkisini görmezden gelemeyiz, ancak yüksek faiz oranları nedeniyle finansmana erişimin girdi maliyetleri üzerinde oluşturduğu baskı çok daha fazladır. Yüksek faizden kaynaklı girdi maliyetlerindeki artışların yanında asgari ücret artışının etkisi ancak devede kulak misalidir."
Demir, "Haziran ayı enflasyon verilerinin açıklanmasıyla beraber altı aylık enflasyon oranı dikkate alınarak mutlaka asgari ücrette yaşanan kaybın telafi edilmesi gerekmektedir." şeklinde konuştu.
"Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri ciddi sorunlar yaşıyor"
Demir, özel gereksinimli bireylerin eğitimi için hayati öneme sahip olan özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin ciddi sorunlar yaşadığını dile getirdi.
Öğrencilerin sağlık nedeniyle devamsızlık yaptığı günlerde devletin ödeme yapmadığını, bunun kurumları maddi olarak zorladığını belirten Demir, "Servis hizmetleri için sağlanan destek yetersiz kalmakta, ek ödeme ihtiyacı doğmaktadır. İki mali cezada kurumların kapatılması, hem öğrencileri hem çalışanları mağdur etmektedir. Ayrıca ayda yalnızca sekiz saat verilen eğitim, öğrencilerin gelişimi için yetersizdir. Bu sürenin artırılmasının yanı sıra çoklu engel durumlarında her bir engel durumu için ayrı ayrı eğitim desteği hakkı tanınmalıdır." ifadelerini kullandı.
Engelli bireylerin devlet okullarına kayıt sürecindeki zorluklara da dikkat çeken Demir, "Özel sınıflar yetersiz ve erişimi sınırlıdır. Denetimlerin rehberlikten çok cezaya odaklanması da kurumları zor durumda bırakmaktadır. Devlet ödemeleriyle ilgili velilere gönderilen mesajlar yanlış anlaşılmalara yol açmakta, kurumlarla veliler arasında sorun oluşturmaktadır. Öte yandan, engelli bireyler için park ve mola evi gibi sosyal alanların eksikliği dikkat çekmektedir. Bu sorunların yanı sıra, birçok kurumun kapatılması ya da kapanma riski hem öğrencileri hem çalışanları olumsuz etkilemektedir. Bu sorunların acil çözümü, özel eğitim sisteminin sürdürülebilirliği açısından hayati önem taşımaktadır." açıklamasında bulundu.
"siyonist rejimin uluslararası arenada ilk kez ciddi bir baskı altına girdiğini görüyoruz"
Avrupa ülkelerinden son dönemde işgal rejimine yönelik gelen tepkileri de değerlendiren Demir, "Gazze'de 19 aydır süren soykırım ve buna bağlı olarak yaşanan insanî felaket karşısında gerekli adımı atmayan ve siyonist rejime silah ve finansal destek sağlayan Batılı ülkelerin son dönemde işgal rejimine karşı aldığı yaptırım kararları önemlidir. Özellikle Fransa'nın Filistin devletini tanıyacağı yönündeki açıklamaları, Avrupa Birliği'nin siyonist rejim ile yapılan anlaşmaları gözden geçirme niyeti, İngiltere'nin siyonist rejim ile yürüttüğü serbest ticaret anlaşması müzakerelerini askıya alması kayda değerdir. Bu adımlar, siyonist rejimin uluslararası arenada ilk kez ciddi bir baskı altına girdiğini göstermektedir." dedi.
"İslam ülkeleri de Batı'dan gelen bu baskıya destek vermeli, söylem değil eylem üretmelidir"
İslam dünyasının bu süreçte somut ve caydırıcı bir adım atmadığını ifade eden Demir, şöyle devam etti:
"Şu an siyonist rejim Batı tarafından sıkıştırılmışken, İslam ülkeleri bu baskıyı daha da artırmalı, siyonist rejimi durmaya zorlamalıdır. Batı'dan gelen bu adımlar, İslam dünyasına tarihi bir fırsat sunmaktadır. siyonist rejimin diplomatik, ekonomik ve askeri alanda kapsamlı şekilde tecrit edilmesi, Gazze'de yaşanan soykırım saldırılarını durdurmanın en etkili ve acil yoludur. Artık kınama açıklamaları değil, yaptırımlar, ambargolar ve uluslararası platformlarda alınacak bağlayıcı kararlar devreye girmelidir. siyonistlerin uluslararası kuruluşlardan dışlanması, silah ve teknoloji ihracatının durdurulması, ticari ilişkilerin askıya alınması ve uluslararası mahkemelerde hesap vermeye zorlanması gibi adımlar, kalıcı bir baskı mekanizmasının temelini oluşturacaktır. Bu noktada İslam ülkeleri de Batı'dan gelen bu baskıya destek vermeli, söylem değil eylem üretmelidir."
"Seyahat vizesiyle hac farizasını yerine getirmek isteyenlere zorluk çıkartılıyor"
Kurban Bayramı öncesi hacı adaylarının yaşadığı sorunlara da değinen Demir, "Müslümanların hac döneminde hac vizesiyle gitme durumu var. Bir de yine dünyanın birçok yerinden hac vizesiyle değil de seyahat vizesiyle giden milyonlarca Müslüman söz konusudur. Seyahat vizesiyle oraya gidenlerle alakalı birtakım sorunlar yaşanıyor. Suudi Arabistan rejimi bu kişilerin Mekke'ye, Arafat'a çıkmalarına ciddi anlamda sorunlar çıkartıyor. Bu noktada 'kapasite üstü insan geliyor, kaldıramıyoruz ya da bu insanlar hac için değil seyahat vizesiyle gelerek bazı formaliteleri bazı prosedürleri aşmak suretiyle geliyorlar' diye bir gerekçeleri söz konusudur. Ancak Kâbe, bütün Müslümanların ortak ibadet merkezidir. Hac, İslam inancına göre yapılması farz olan bir ibadettir. Bu ibadetin kolaylaştırılması bütün Müslümanların hakkıyla ve layıkıyla ibadetlerini yerine getirebilme sorumluluğu bugün Suudi Arabistan yönetimindedir." dedi.
"Türkiye'den giden Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamak Türkiye'nin sorumluluğundadır"
Suudi Arabistan yönetiminin kapasite artırımına gitmesi gerektiğini belirten Demir, "İnsanların mağdur edilerek otellerden alınması, şehirlerin dışına çıkarılması ya da yurt dışına çıkarılması gibi ciddi sorunlar yaşanıyor. Bu noktada bazı girişimlerin olması ciddi bir ihtiyaç haline gelmiştir. Sebep her ne olursa olsun milyonlarca Müslümanın o mübarek beldelerde mağdur edilmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Türkiye'den giden Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamak Türkiye'nin sorumluluğundadır. Bu noktada gerekli girişimlerin yapılması, bu sorunların aşılması noktasında her türlü yardımın yapılması bir ihtiyaçtır. Gelecek yıllara bu tür sorunların sarkmaması ya da devam etmemesi için de her ne gerekiyorsa yapılması gerekiyor." ifadelerini kullandı. (İLKHA)