9338,89%0,67
39,14% -0,03
44,77% 0,47
4234,11% 0,30
6754,90% 0,80
HÜDA PAR Sözcüsü Yunus Emiroğlu, haftalık gündem değerlendirmesinde borsa manipülatifi, ekonomi, adalet, ahlaki değerler ve dış politika başlıklarında önemli açıklamalarda bulundu.
“Küçük yatırımcılar ciddi zararlarla karşı karşıya kalmıştır”
Borsa İstanbul'da işlem yapan bireysel yatırımcı sayısının 6 milyon 550 bine ulaşmasına rağmen, son bir yılda yatırımcı sayısında yüzde 19’luk bir azalma yaşandığına dikkat çeken Emiroğlu, “Merkezi Kayıt Kuruluşu verilerine göre, 29 Mayıs 2025 itibarıyla borsada işlem yapan bireysel yatırımcı sayısı 6 milyon 550 bine ulaşmıştır. Ancak, 30 Nisan 2025 itibarıyla pay senedi bakiyeli yatırımcı sayısı son bir yılda yüzde 19,49 oranında azalmış, bu yatırımcıların portföy değeri ise yüzde 5,21 düşüşle 13,1 trilyon TL seviyesine gerilemiştir. 2020-2024 yılları arasında Türkiye’de 164 şirket halka arz edilmiş ve çok sayıda vatandaş tasarruflarını sermaye piyasalarına yönlendirmiştir. Bu süreçte sağlanan fonların üretim, istihdam ve ekonomik kalkınmaya katkı sağlaması beklenirken, ne yazık ki bazı aracı kurumlar ile sosyal medya gruplarının manipülatif girişimleri nedeniyle pay piyasaları adeta bir kumarhane havasına bürünmüş, küçük yatırımcılar ciddi zararlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, sermaye piyasalarının temel işlevlerini yerine getirmesini de engellemektedir.” dedi.
“Sermaye Piyasası Kurulu’nu tüm yetkilerini etkin şekilde kullanmaya davet ediyoruz”
Açıklamanın devamında SPK’ya çağrıda bulunan Emiroğlu, şu ifadeleri kullandı: “HÜDA PAR olarak, adaletli, şeffaf ve güvenilir bir piyasa düzeninin oluşturulması, küçük yatırımcıların korunması ve sermaye piyasalarının ülke ekonomisine katkısının artırılması için Sermaye Piyasası Kurulu’nu tüm yetkilerini etkin şekilde kullanmaya davet ediyoruz.”
“Devlet, kaşıkla verip kepçeyle almamalıdır”
Adalet Komisyonundan geçen ve yakında Meclis gündemine gelecek olan Karayolları Trafik Kanunu değişiklik teklifi hakkında değerlendirmelerde bulunan Emiroğlu, trafik güvenliğini artırma amacı taşısa da içeriğinde vatandaşları doğrudan ve ağır şekilde etkileyen fahiş ceza artışları barındırdığını belirtti.
Alkol veya uyuşturucu etkisiyle araç kullanımı gibi davranışlara yönelik cezaların artırılması gerektiğini ifade eden Emiroğlu, “Ancak teklifin bazı maddeleri sadece caydırıcılığı değil, vatandaşın ekonomik yükünü artırmakta ve ceza sistemini adeta bir tahsilat aracına dönüştürmektedir. Vatandaş yılbaşında maaşına yüzde 15-30 gibi sınırlı zamlar alırken, cezalar belirlenirken yeniden değerleme oranları bile katbekat aşılmıştır. Devlet, kaşıkla verip kepçeyle almamalıdır. Emniyet kemeri ihlali ya da hız sınırını birkaç kilometre aşma gibi durumlarda önerilen cezalar, bir emeklinin neredeyse bir aylık maaşına denk gelmektedir. Bu durum, 'Devlet, bütçe açığını trafik cezalarıyla mı kapatmayı planlıyor?' sorusunu akla getirmektedir.” şeklinde konuştu.
“Bu teklif mutlaka yeniden gözden geçirilmelidir”
“Unutulmamalıdır ki müeyyidelerin amacı toplumu cezalandırmak değil, bilinçlendirmek ve kurallara uyulmasını temin etmektir.” diyen Emiroğlu, şöyle devam etti:
“Trafik kazalarının ve can kayıplarının azaltılması isteniyorsa çözüm, astronomik para cezaları değil; denetimleri sıklaştırmak, eğitim kampanyaları düzenlemek ve ulaşım altyapısını iyileştirmektir. Vatandaşı altından kalkamayacağı bir ekonomik yükle karşı karşıya bırakacak bu teklif mutlaka yeniden gözden geçirilmelidir.”
“Üniversiteler, genç zihinlerin hedef alındığı ideolojik eğitim kamplarına dönüşmüştür”
Emiroğlu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde geçtiğimiz günlerde düzenlenen 'bahar şenlikleri' kapsamında sahne alan bir şahsın gösterisi sırasında sapkınlık simgesi olan bir paçavrayı açmasının ve Türkiye’deki sapkınlara selam göndermesinin kamuoyunda ciddi rahatsızlık uyandırdığını belirtti.
Emiroğlu, şu ifadelere kullandı:
“Söz konusu şahsın daha önce aldığı bir ödülü sapkınlık ideolojisine ithaf ettiği ve her fırsatta bu kesimle olan bağını açıkça sergilediği bilinmektedir. Bu durumda şu sorular kaçınılmaz hale gelmektedir: Bu şahıs söz konusu eylemi kimden izin alarak gerçekleştirmiştir? Bu propagandayı hangi cüretle üniversite gibi bir eğitim kurumunda sergilemektedir? Üniversiteler, bilim ve hikmetin merkezi; bilgi ve ahlakın mekânı olmalıdır. Ancak ne yazık ki bugün bazı üniversiteler, genç zihinlerin hedef alındığı ideolojik eğitim kamplarına dönüşmüştür. Sanat ve özgürlük kılıfıyla meşrulaştırılmaya çalışılan sapkınlık, toplumun değerlerine ve aile kurumuna doğrudan bir saldırıdır. Bu tür girişimler, gençlerimizin zihinlerine cinsel sapkınlık ideolojisinin zerk edilmesi anlamına gelmektedir.”
Toplumun temelini oluşturan aile yapısının, bu tür sapkın gösterilerle bilinçli biçimde hedef alındığını belirten Emiroğlu, “Cumhurbaşkanlığı tarafından 2025 yılının 'Aile Yılı' ilan edilmesi, devletin aile kurumunu güçlendirme iradesini gösterirken, buna karşın aileyi tahrip eden ideolojik propagandaların üniversite gibi kurumlarda serbestçe yapılmasına seyirci kalmak büyük bir çelişkidir. Sapkınlık ideolojisinin her türlü propagandası üniversitelerde yasaklanmalı, bu eylemler suç kapsamına alınmalıdır. Üniversitelerde aileye ve ahlaki değerlere uygun etkinlikler desteklenmeli; rektörlükler bu konuda daha duyarlı ve denetleyici bir rol üstlenmelidir. Gençliğimizin maneviyatını, toplumumuzun değerlerini ve aile kurumunu korumak hepimizin ortak sorumluluğudur.” ifadelerini kullandı.
“Devlet, ihtiyaç sahiplerini uygun maliyetle ev sahibi yapmalıdır”
Emiroğlu, Türkiye’de uzun süredir devam eden konut ve kira sorununun, geniş bir halk kesiminin gelir-gider dengesini alt-üst ettiğini belirtti.
“Son yıllarda yaşanan kur dalgalanmaları, pandemi ve Kahramanmaraş depremleri, ülkemizi birçok alanda olduğu gibi konut ve kira meselesinde de zor durumda bırakmıştır.” diyen Emiroğlu, “Ancak konut ve kira sorunu sadece bunlardan kaynaklı değildir. Yatırımcıyı zor durumda bırakan faize dayalı ekonomi programları, kamu israfı, istikrarsız ve dengesiz planlamalar nedeniyle düzeltilemeyen ekonomik göstergeler, bunlara paralel olarak artan malzeme, işçilik ve arsa maliyetlerinin yanı sıra; sosyo kültürel değişimler, kiracı-ev sahipleri arasındaki sorunların çözümünde adil olmayan hukuki yaklaşımlar da bu sorunun sürmesine neden olmaktadır.” şeklinde konuştu.
Konut sorununun çözümünün, ev sahipliği oranını artırmak olduğunu ifade eden Emiroğlu, “Türkiye, Asya ve Avrupa ülkeleri arasında ev sahipliği oranı en düşük ülkelerden biridir. Bu oran giderek düşmektedir. TOKİ ve belediye iştirakleriyle sosyal konut arzı artırılmalıdır. Kamu kurumları ve belediyeler, yaz eğlenceleri, festivaller, konserler ve gereksiz reklamlara harcanan bütçeleri sosyal konut üretimine yönlendirmelidir. Devlet, ihtiyaç sahiplerini uygun maliyetle ev sahibi yapmalıdır. Ev sahibi olamayanlar için TOKİ ve belediye iştirakleri düşük kiralı konutlar sunmalıdır. Bu, sorunun çözümüne büyük katkı sağlayacaktır.” diye belirtti.
“Ateşkesin kalıcı ve adil olması, ancak garantör ülkelerin açık ve somut güvenceleriyle mümkündür”
Gazze’de gündeme gelen yeni ateşkes anlaşmasının, geçmişte defalarca yaşanan ihaneti yeniden yaşatma riski taşıdığını belirten Emiroğlu, “Siyonist rejim, daha önceki ateşkes süreçlerinde olduğu gibi esirleri aldıktan sonra anlaşmaları tek taraflı ihlal etmiş, kalıcı çekilme görüşmelerini sabote etmiştir. Bugün yine benzer bir senaryo söz konusudur. Güya arabulucu olan ABD, bir kez daha siyonist rejimin dayatmalarını Filistin tarafına kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bu tavır, barış değil, işgalin sürdürülmesi anlamına gelir. Filistin tarafının garantörleri artık sessiz kalmamalı, tarihi bir sorumluluk üstlenmelidir. Ateşkesin kalıcı ve adil olması, ancak garantör ülkelerin açık ve somut güvenceleriyle mümkündür.” dedi.
“İşgalci yerleştirme hamlesine karşı askerî seçenek kartı masaya konmalı”
Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’daki Uluslararası Saraybosna Üniversitesinde kurulan Gazze Mahkemesi’nin sonuç bildirgesini hatırlatan Emiroğlu, şöyle devam etti:
“Bildirgede yer alan siyonist rejime yönelik askeri ambargo uygulanması talebi ve siyonist rejimin yargılanması yönündeki çağrı vakit kaybetmeden hayata geçirilmelidir. Siyonist rejimin uluslararası alanda tecrit edilmesi ve lojistiğinin kesilmesi, Gazze’deki ateşkes sürecini de hızlandıracak ve işgalin maliyetini artıracaktır. Zira siyonist rejim ne uluslararası hukuku ne de yaptığı anlaşmaları tanımaktadır. Batı Şeria’da işgalciler için 22 yeni yerleşim birimi inşasının onaylanması bunun son örneğidir. Bu işgal, uluslararası hukuka göre de açıkça yasadışıdır. Filistin devletinin kurulmasını önlemek amacıyla yapıldığı itiraf edilen, işgalci yerleştirme hamlesine karşı askerî seçenek kartı masaya konmalı, İslam dünyası birleşerek güçlü bir irade ortaya koymalıdır.”
ABD'nin Suriye yaptırımlarının kaldırılması
Suriye ile normalleşme sürecinde ABD’nin yaptırımları hafifletme adımlarını değerlendiren Emiroğlu, bu girişimlerin iyi niyetli olmadığını, ABD’nin İslam coğrafyasında döktüğü kanın hâlâ unutulmadığını dile getirdi.
ABD’nin ekonomik araçları insani değil siyasi amaçlarla kullandığını ifade eden Emiroğlu, “Bu nedenle Arap dünyası, refah ve istikrar arayışını emperyalist ABD ile işbirliğinde değil, kendi halklarının iradesinde ve İslam ülkeleri ile yapacakları işbirliğinde aramalıdır. Petrol zengini Körfez ülkeleri, kaynaklarını ve sermayelerini Batı'ya hibe etmek yerine, savaş mağduru halkların yeniden toparlanması ve güçlü bir bölgesel ekonomi inşa edilebilmesi için kullanmalıdır. Gerçek istikrar ve huzurun yolu, dışa bağımlılıktan değil, bölge içi dayanışma ve adil kalkınmadan geçer.” şeklinde konuştu. (İLKHA)